08.07.2012
22.22
Selamlar, nasılsınız bakalım? Ben de iyiyim teşekkür ederim. Şimdi
gözlerinizi kapatın ve beni iyi dinleyin sizleri kendimle birlikte çok güzel
bir yolculuğa çıkaracağım. Ne? Şaka canım tabi ki şaka, görmeden
dinleyemezsiniz beni değil mi. J Eveeet bugün çantamı
aldığım gibi gençlik treninin yolunu tuttum. Mersin Çukurova Gençlik Treni için
Mersin Tren İstasyonu’na geldiğimde bir de ne göreyim, yalnızca birkaç kişi
bekliyor ve zaten onlarda birbirlerini tanıyor. Dedim ki kendi kendime; tek
başına çıkıyorsun yola ama yalnız dönmeyeceksin yolculuğun sonunda. Velhasıl
ilk kaynaşma trende başladı ve sırasıyla isimler öğrenildi: Ezgi, Eylül, Elif,
Hilal, Şeyma, Selma, Kabiye, Perihan, Esra, Ceren… ve isimler giderek artmaya
başladı. Adana’ya geldiğimizde gençlik meşalesinin 79 farklı alevi olacağı
kesinleşti. Ve şimdi personelle birlikte trende tam 99 kişiyiz.
İlk durağımız, mitolojiye göre adını Uranus ve Gaia’nın oğlu olan
Adanus’tan alan ADANA.
Tabi ki kardeşi Sanus’u da unutmamak gerekir. Sanus mu? O da bizim
SEYHAN NEHRİ canım.
Adana Garı’ndan Kıbrıs’tan gelen güzel arkadaşları da aldıktan sonra İlk
olarak Atatürk Bilim ve Kültür Müzesi’ne gittik ve tarihi adımladık.
Daha sonra hemen yanındaki Sinema Müzesi’ne girmemizle birlikte etrafımı
Yeşilçam’ın büyülü dünyası sardı. Ben mi fotoğraflara bakıyordum yoksa
fotoğraflardaki değerli oyuncular mı beni izliyordu anlayamadım.
Değerli üstadla biraz sohbet ettikten sonra başka bir odaya Abidin Dino
ve Orhan Kemal’in yanına gittik.
Ne hoş sohbetleri vardı. Biz de müzedeki rehberimizle birlikte onların hayatlarına kulak verdikten sonra Ulu Cami’ye doğru yola çıktık.
Adana Ulu Camii adıyla bilinen, şehrin en önemli tarihi yapılarından birisi olan, Ramazanoğulları Camii 16. yy.'dan kalma, tarihi bir cami imiş. yapımına Ramazanoğlu Halil Bey tarafından 1509'da başlanmış; Halil Bey'in ölümü üzerine oğlu Piri Mehmet Paşa tarafından 1541 yılında tamamlanmış. caminin mimarisinde Selçuklu ve Memluk üsluplarını görebilirsiniz. Duvarları siyah beyaz mermer taşlarla bezeli, batı ve doğuda birer kapısı var. batı kapısı üzerinde iki yılan kabartması olan bir kubbe ve bir kitabe var. doğu kapısı üzerinde ve minberin üstünde debirer kitabesi bulunuyor. 16. yy'dan kalma çinileri meşhurmuş. medrese, türbe,imaret, dar'ül şifa, sıbyan mektebi gibi yapıları da içeren Ramazanoğlu Külliyesi'nin bir parçası imiş.
Adana Ulu Camii'yi gezdikten sonra hemen yanındaki, külliyenin bir parçası olan Ramazanoğulları Medresesi'ne giriyoruz.
Gerek dershane eyvanının arka arkaya iki kubbeli bir mekan halinde tanzimi,gerekse talebe hücrelerinin, dörtgen avlunun üç tarafında ''U'' şeklinde sıralanması, Adana Ulu Camii Medresesi'ni Selçuklu ve Osmanlı medreselerinden ayırmakta imiş. Ramazanoğulları medreseleri içerisinde en eskisi olna bu eserin diğer bir özelliği de Yağ Camii Medresesi'nde olduğu üzere dershanenin ön eyvanının taş, arka tarafın ise tuğladan yapılmış olması imiş.
(Hoş bir anekdot: Medreseye genç bir çift (Gelin ve Damat) fotoğraf çekimine gelmiş. Pek alışılmış bir durum olmasa gerek, rehberimiz çok şaşırdı ve ben de ona; 'Onlarda mı tarihi eser?' diye sormadan edemedim. Anlaşılan 'şimdi'nin heyecanını geçmişle harmanlamak istiyorlardı...)
Evet şimdi medreseden çıkıyoruz ve Roma Dönemi eseri olan, Seyhan Nehri üzerinde bulunan Taş Köprü'ye gidiyoruz.
Taş Köprü'den de ayağımızın tozunu aldıktan sonra Adana'nın Reşat Bey semtinde, Merkez Park'ın güneyinde ve Seyhan Nehri'nin batı kıyısında yer alan Sabancı Merkez Camii'ne gidiyoruz. Açık alanın da düzenlenmesiyle 28.000 kişi kapasiteli cami 6600 metrekareye yayılmış. Dokuz fil ayağı üzerinde oturuyormuş.
İlk gördüğümde Sultan Ahmet Camii’sine benzettiğim cami zaten genel görünüm olarak Sultan Ahmet Camii’ne, plan ve iç mekân olarak Selimiye Camii’ne benziyormuş. Baktığınızda 4 yarım-kubbe, 5 kubbe, ve 6 minaresini görebilirsiniz.; bunlar 4 halife ve 4 mezhebe, İslam’ın 5 şartına, imanın 6 şartına karşılık gelmekte imiş. 32 metre çaplı ana kubbe 32 farza, avludaki 28 kubbe Kur’anda adı geçen 28 peygambere, ana kubbedeki 40 pencere Hz. Muhammed'in peygamber olduğu yaşa ve 40 rekat namaza, 99 metrelik 6 minare Allah’ın 99 güzel ismine karşılık geliyormuş. Burası mimarisiyle ve çini işçiliğiyle göz büyüleyen mutlaka görülmesi gereken bir eser.
Eveeet bunları da not aldıktan sonra haydi Çukurova Üniversitesine gidelim. Ha şunu belirteyim, bilmeyenleriniz varsa otobüsle gitmeye kalkarsanız, sakın ha üniversitenin girişinde ineyim de yürüyerek gideyim demeyin. Çünkü girişle fakülteler arası mesafe bir hayli uzun. Demedi demeyin ama Adana’ya yolunuz düşerse gitmeden de dönmeyin. Çünkü ileride sizi çok güzel bir göl manzarası bekliyor olacak ve burada güneş güzel batıyor arkadaşlar.
Bu da benim orada tanıştığım ve adını GÖLGE koyduğum güzel canlı...
Biz güneşi tam batıramadık ama batmaya yakın, üniversitenin içinde yer alan bir kafeye, göle karşı bici bici yemeye gittik. 'O da ne?’ diyenleriniz mi var aramızda? Yalnız değilsiniz! Arkadaşlarımızdan da bilmeyenlerimiz vardı ama öğrendiler. J Bici bici yemenin en güzel taraflarından birisi de daha önce hiç bici bici yemeyen kişilerle birlikte yemektir ve ahhh o ilk yüz ifadeleri…
Bici bici mi? O, kızgın kumlardan serin sulara atlamak gibi bir şeydir. Yerseniz soğursunuz! Hayır öyle değil yani, içiniz soğur demek istedim. Bici bici Adanalıların ve Mersinlilerin yazın vazgeçilmez tatlılarındandır.
Yoruldunuz mu? Tamam tamam hadi trenimize gidelim de biraz
dinlenelim. Şimdi trendeyiz, akşam yemeğimizi yiyoruz ve etkinliğe katılıyoruz.
Ne etkinliği mi? Hadi ama biraz daha enerjiniz vardır değil mi? Tamam tamam
kısaca tanıtım ve tanışma etkinliği. Evet tanıdık ve tanıştık şimdi gidip
yatabilirsiniz, renkli rüyalar… Heyyy şimdilik gidiyorum ama yarın aynı saatte
buradayım daha anlatacak ve öğrenecek çok yer göreceğiz. Saatlerimizi
ayarlayalım yarın aynı yerde aynı saatte bekliyorum sizi. Benim saatim 23:57
Size güzel bir müzikle iyi geceler diliyorum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder